Cephe cephe Türkiye-Yunanistan mücadelesi

Türkiye’nin bağımsızlık cephesi Kıbrıs ve Yunanistan’ın Enosis sevdası

DÜNYA 02.02.2023, 04:35
2
Cephe cephe Türkiye-Yunanistan mücadelesi
Tarihten gelen kini ile Türklere karşı daima düşmanlık hissiyatı içerisinde olan Yunanlar, devletlerini kurmayı başardıktan sonra bu nefreti kurumsal hale getirmiştir. Devletlerinin kurulduğu süreçten bu yana çeşitli konularda Türkiye’ye zıt bir tavır sergileyen Yunanistan’ın günümüzde de hasmane tavrını sürdürdüğünü görüyoruz. Türkiye ile Yunanistan varoluşsal bir denklemde karşı karşıya bulunurken iki ülke arasındaki sorunları, beş temel başlıkta sıralamak mümkün: Batı Trakya Türklerine yönelik zulüm, Patrikhane meselesi, Kıbrıs sorunu, Ege adaları kapsamında Yunanistan’ın küstah tavırları ve Doğu Akdeniz’deki mücadele…
300 yıla yakın bir süre Osmanlı egemenliğinde olan ve bu süreçte huzur dolu günler geçiren Kıbrıs, İngiltere hâkimiyetinden günümüze zulümlerin ve sorunların yaşandığı bir yer oldu. Yunanistan ve adadaki Rumların Enosis sevdasına meze yapmak istedikleri Kıbrıs’a sahip çıkmak, Türkiye’nin bağımsızlığı noktasında büyük bir önem taşıyor. Halen daha Yunanların iştahını kabartan adanın tamamında Müslüman hâkimiyetinin olması için çalışılması gerekiyor.
Tarihi ve stratejik açıdan Türkiye için büyük bir önemi haiz olan Kıbrıs Adası, Osmanlı hâkimiyetinden ayrıldığı günden bu yana sorunlarla boğuşuyor. Asırlarca Osmanlı egemenliği altında bulunan ve bu süreçte huzur ile yaşanılan Kıbrıs Adası, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda alınan yenilginin ardından İngilizlere kiralandı. İngiliz hâkimiyetinden günümüze çeşitli sorunlarla karşı karşıya olan Kıbrıs, adanın tamamında Müslüman hâkimiyetinin olacağı günü bekliyor.
1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethedilen Kıbrıs Adası, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda alınan yenilginin ardından İngilizlere kiralandı. Söz konusu hamle, uluslararası arenada İngilizlerin desteğini alabilmek amacıyla yapılırken yapılan anlaşma gereği savaş bittikten sonra adanın tekrar Osmanlı hâkimiyeti altına girmesi gerekiyordu. Ancak İngiltere, kendine yakışan emperyalist tutumunu bu konuda da sergiledi. Stratejik konumundan ötürü adayı geri vermeye yanaşmayan İngiltere, aradığı bahaneyi Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer almasında buldu. İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde adayı ilhak ettiğini açıklarken, bahsi geçen durum Lozan Barış Anlaşması ile de tescillendi.
Lozan Barış Anlaşması ile birlikte Kıbrıs Adası üzerindeki hâkimiyeti uluslararası alanda da tanınan İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bazı sömürgelerinden çekilme kararı aldı. İngiltere’nin çekilme kararı aldığı noktalardan biri de Kıbrıs Adası’ydı. İngilizlerin adadan ayrılma kararı vermesinin ardından durumu fırsat bilen Rumlar, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması için birtakım çalışmalar başlattı. Rumlar, Enosis denilen bu gaye doğrultusunda adada halk oylaması yaparken Yunanistan da 1954 yılında İngiltere’den adayı kendisine teslim etmesini istedi.
Yunanistan, her ne kadar İngiltere’den, Kıbrıs Adası’nın kendisine teslim edilmesini istese de İngilizler, adadaki askeri üslerini korumanın bir yolunu arıyordu. Kıbrıs’tan ayrılmak istemesine rağmen bölgedeki askeri üslerinin varlığını da yitirmekten çekinen İngiltere, Yunanistan’ın isteğini kabul etmedi. Bunun üzerine konuyu Birleşmiş Milletler (BM) gündemine taşıyan Yunanistan, Kıbrıs halkına self-determinasyon hakkının tanınması talebinde bulundu. Yunanistan’ın BM’den bulunduğu talep de reddedilince Rumlar, adada terör faaliyetlerine başladı.
Kıbrıs Adası’ndaki Rumlar, Yunanistan’ın BM’ye bulunduğu talebin reddedilmesi üzerine adada EOKA adı verilen terör örgütünü kurdu. Bu örgüt altında birleşen Rumlar, Kıbrıs’taki Türklere yönelik terör faaliyetlerine girişti. Kıbrıs’ta her geçen gün Türklere yönelik zulüm artarken dönemin başbakanı Adnan Menderes tarafından hükümete, sorunla ilgilenilmesi talimatı verildi. Bunun üzerine Fatin Rüştü Zorlu başkanlığında bir Kıbrıs Komisyonu oluşturuldu. Öte yandan adadaki zulmün durması amacıyla İngiltere’ye nota verildi ve Türklerin can ve mal güvenliğinin sağlanması istendi.
Türkiye’nin İngiltere’ye verdiği notanın ardından İngilizlerin çağrısıyla Türkiye ve Yunanistan’ın da katıldığı Londra Konferansı toplandı. Söz konusu zirve sonuçsuz kalırken gelişen süreçte takvim yaprakları 11 Şubat 1959 tarihini gösterirken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması kararlaştırıldı. Söz konusu karar Zürih Anlaşması adı altında kamuoyu ile paylaşılırken kararın alınmasında İngiltere ve BM’nin baskıları etkili oldu. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantör devlet olarak kabul edildiği Zürih Anlaşması çerçevesinde her üç devletin de adada yaşanacak bir sorun karşısında Kıbrıs’a müdahale etme hakkının olduğu kabul edildi. Zürih Anlaşması ile birlikte kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığına Başpiskopos Makarios, yardımcılığına da Dr. Fazıl Küçük seçildi. Yapılan seçimlerin ardından 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti. 
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte adada sorunların çözüleceği umulsa da bu durum gerçekleşmedi. Zira Yunanistan ve adadaki Rumlar, ortaya çıkan tabloyu benimseyemedi. Bu doğrultuda Türklere yönelik olarak terör faaliyetleri yeniden başladı. Yaşanan zulümlerin neticesinde 1 Ocak 1964 tarihinde Makarios, Zürih Anlaşması’nı tek taraflı olarak feshettiklerini duyurdu. Türkiye, Kıbrıs’taki Rumların bu tavrı karşısında harekete geçme seçeneğini masaya yatırırken tarihe “Johnson Mektubu” diye geçen olay yaşandı. Buna göre ABD Başkanı Johnson, dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye mektup göndererek Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etme niyetine sert çıktı. Johnson’un Türkiye’ye yönelik tehditkâr sözlerinin ardından adaya müdahale seçeneği bir süreliğine rafa kalktı.
Takvim yaprakları 1967 yılını gösterdiğinde Yunanistan’da önemli bir gelişme yaşandı ve gerçekleşen askeri darbe neticesinde “Albaylar Cuntası” iktidarı ele geçirdi. Kıbrıs’ta bir an evvel hâkimiyet kurmak isteyen Albaylar Cuntası, adadaki Rumların lideri Makarios ile ters düştü. Makarios, her ne kadar Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını istiyorsa da bu durumun hemen gerçekleşmesi taraftarı değildi. Neticede anlaşamayan iki taraf arasında kargaşa çıkarken Albaylar Cuntası, 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a darbe yaptı ve Kıbrıs’ta yönetimi ele geçirdi.
Yunanistan yönetiminin desteği sonucunda Kıbrıs’ta gerçekleşen darbenin neticesinde cumhurbaşkanlığına Yunan kuklası Nikos Sampson getirildi. Göreve gelmesinin ardından “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni ilan eden Sampson’un bu adımı Türkiye için bardağı taşıran damla oldu. Zulmün kesintisiz olarak devam ettiği Kıbrıs’taki gelişmeler karşısında daha fazla eli kolu bağlı durmayan Türkiye, Millî Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğinde adaya harekât düzenledi. 1974 yılında bağımsız ve anti-emperyalist bir tutum sergileyen Türkiye, Mehmetçik’in şanlı mücadelesi neticesinde Kıbrıs’ı ikiye böldü ve kısa süre içerisinde adanın yüzde 40’ını fethetti. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın neticesinde 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti kurulsa da Rumlar uzlaşmaz tavırlarını sürdürdü. Bunun üzerine adadaki Türk egemenliğini daha da belirgin hale getirmek amacıyla 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.
2004 yılına gelindiğinde Kıbrıs için hayati değere sahip bir gelişme yaşandı. Bu bağlamda BM’nin hazırladığı Annan Planı çerçevesinde Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulması adına yoğun bir çaba harcandı. Annan Planı, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası’nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren bir Birleşmiş Milletler planıydı. Plan, adada bulunan İngiliz üsleri dışında kalan kısımların, bağımsız ve federal bir devlet olarak birleştirilmesini öngörüyordu. Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları on ayda bir Türkler ve Rumlar arasında değişecekti.
Nisan 2004’te KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından yüzde 65 kabul gördüğü halde, Rumların çoğunlukla ret vermesinden dolayı hayata geçirilemedi. Eğer Annan Planı kabul görseydi, bugün KKTC bayrağı Kıbrıs’ta dalgalanmıyor olacak, yerine sarı zemin üzerine kırmızı mavi şeritlerin olduğu Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı dalgalanacaktı. Kısacası Cenab-ı Allah, Rumların hayır vermesi ile adanın selametini korudu.
Gelinen noktada Kıbrıs’taki Rumların hain emelleri bitmezken KKTC’nin güçlendirilmesi ve uluslararası arenada tanınırlığı konusunda çalışmalar yapılması gerekiyor. Türkiye için hayati bir önemi haiz olan Kıbrıs’ın değerinin bilinmediği takdirde adanın elimizden gitmesi ve Türkiye’nin güney cephesinden işgale hazır hale gelmesi işten bile değil.
YARIN: ADALAR DENİZİ VE YUNANİSTAN’IN KÜSTAH ADIMLARI
 
 

Yorumlar (0)
sanalbasin.com üyesidir
18
açık
Namaz Vakti 24 Nisan 2024
İmsak 04:18
Güneş 05:46
Öğle 12:42
İkindi 16:25
Akşam 19:28
Yatsı 20:50
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Whatsap İhbar Hattı