Vatikan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde toplamda beş defa ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler sırasıyla, 1967'de Papa VI. Paul, 1979'da Papa II. Jean Paul, 2006'da Papa XVI. Benedict, 2014'te Papa Francis ve 2025'te Papa XIV. Leo tarafından oldu.
Papa Leo XIV, göreve geldikten sonraki ilk yurt dışı seyahatini Türkiye'ye yaparak önemli bir diplomatik ve dini adım attı. Bu ziyaret, selefi Papa Francis'in vefatından önce planladığı, Hristiyanlık tarihindeki önemli bir yıldönümünü anma ve küresel barış mesajları verme amacını taşıyan bir seyahatin devamı niteliğindedir.
Papa Leo XIV'ün Türkiye ziyareti, özellikle 325 yılında İznik'te toplanan Birinci İznik Konsili'nin 1700. yıldönümünü anmak üzere düzenlenmiştir. Bu konsil, Hristiyan inancının temel doktrinlerini belirlemiş ve Katolik, Ortodoks ve birçok Protestan kilisesi tarafından da hala takip edilen İznik İnanç Bildirgesi'nin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Ziyaretin ana hedeflerinden biri, Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki birliği güçlendirmek ve Ekümenik Patrik Bartholomeos ile ortak bir bildiri imzalamaktır.
Papa Leo XIV'ün Ankara ziyareti, diplomatik açıdan büyük önem taşıdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Papa, Türkiye'nin Ukrayna ve Gazze'deki barış müzakerelerindeki arabuluculuk rolünü takdir etti.
Papa, Türkiye'nin "istikrar ve halklar arasında yakınlaşma kaynağı" olmasını diledi. Küresel çatışmaların artışına dikkat çekerek, barış, açlık ve yoksullukla mücadele, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması gibi gerçek sorunlara odaklanma çağrısı yaptı. Erdoğan ise, Papa'nın Ukrayna'daki savaşın sona ermesi için diplomasi çağrısını ve Filistinlilere yönelik tutumunu övdü.
Papa Leo XIV'ün Türkiye ziyareti, ülkenin jeopolitik konumunu ve dinler arası köprü rolünü öne çıkarıyor. Papa, İstanbul'da Mavi Camii'yi ziyaret etti. Bu adım, Hristiyan-Müslüman ilişkilerini güçlendirmeyi ve İslam'a yönelik önyargıları azaltmayı hedefliyor görünmekte. Ziyaret, Türkiye'deki küçük Hristiyan topluluğu için de büyük önem taşıyor; zira Katolik Kilisesi'nin Türkiye'de resmi bir yasal tanınırlığı bulunmuyor.
Papa Leo XIV'ün Türkiye ziyareti, Hristiyan dünyası için tarihi bir birleşme arayışını temsil ederken, Türkiye için diplomatik bir fırsat ve hoşgörü mesajı sunmaktadır. Ancak, jeopolitik gerilimleri artırma, iç hassasiyetleri tetikleme ve manipülasyonlara zemin hazırlama gibi potansiyel riskleri de barındırmaktadır.
Papa'nın Türkiye ziyareti, anayasal laiklik ilkesi üzerine yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Bazı kesimler, bir dini liderin devlet protokolüyle karşılanmasını ve resmi temaslarda bulunmasını, laik devlet yapısına aykırı buldu.
Bu görüşe göre, devletin tüm inançlara eşit mesafede durması gerektiği ilkesi, Katolik Kilisesi liderine gösterilen özel ilgiyle zedelenebilirdi. Ziyaretin dini ritüellerle iç içe geçmesi ve devlet yetkililerinin bu ritüellere katılımı, laiklik ilkesinin yorumlanması konusunda farklı görüşleri ortaya çıkardı. Bu durum, Türkiye'deki laik-dindar gerilimini yeniden alevlendirme ve toplumda kutuplaşmayı artırma potansiyeli taşımaktadır.
Özellikle, Papa'nın devlet protokolüyle karşılanması ve resmi temaslarda bulunması, laik devlet yapısına aykırı olduğu yönünde eleştirilere sebep oldu.
Vatikan ziyaretinin jeopolitik boyutu, Ortodoks dünyasını Batı eksenine yaklaştırma çabası olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Fener Rum Patrikhanesi aracılığıyla, Vatikan'ın Moskova gibi rakip ruhani merkezlere karşı bir "Kutsal İttifak" kurma amacı taşıdığı belirtiliyor.
Bu ziyaretin, Rusya (Moskova Patrikhanesi) karşıtı bir "Batı Hristiyan Birliği" konsolidasyonuna dönüşmesi halinde, Türkiye'nin Ortodoks dünyasındaki güç savaşının ortasında kalabileceği ifade edilmektedir. Bu durum, Türkiye-Rusya ilişkilerine zarar verebilir ve "din eksenli bir soğuk savaş"ın başlangıcı olabilir.
Vatikan'ın güçlü istihbarat ve diplomasi ağı, Türkiye'de "oyun kurma" riski taşıyabilir.Tarihsel olarak Vatikan'ın siyasi hedefler uğruna "ideolojik haçlı seferleri" yürüttüğü unutulmamalıdır.
Türk Ortodoks Topluluğu gibi bazı kesimler, Papa'nın ziyaretine tepki göstererek, ziyaretin dini değil siyasi olduğunu ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne tehdit oluşturduğunu iddia etmiştir. Osmanlı döneminde hiçbir papanın Osmanlı ülkesini ziyaret etmemesi ve Cumhuriyet döneminde bazı papa ziyaret taleplerinin reddedilmesi, bu hassasiyetlerin tarihsel kökenlerini göstermektedir. Atatürk döneminde papalara Türkiye'ye giriş yasağı olduğu iddiaları manipülatif bulunsa da, dönemin hassas konjonktürü nedeniyle izin verilmediği belirtilmiştir.
Sosyal medyada ve bazı basın organlarında, Papa'nın ziyaretiyle ilgili manipülatif iddialar ortaya atıldı. Örneğin, Papa'nın Türkiye'ye Patrik Bartholomeos'un davetiyle geldiği, karşılama töreninde "Talealbedru" ilahisi okunduğu veya Türk bayrağının yanlış konumlandırıldığı gibi iddiaların gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Bu tür manipülasyonlar, kamuoyunda yanlış bir algı oluşturma potansiyeli taşıyor.
Türkiye'de yaklaşık 35.000 Katolik bulunmaktadır. Genel olarak, Türkiye'deki her mezhepten toplam Hristiyan nüfusunun ise 203.500 ile 370.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye'deki Ortodoks Hristiyanların sayısı ise yaklaşık 80.000 Oryantal Ortodoks ve 5.000 Rum Ortodoks bulunmaktadır. Ortodoks Hristiyanların dünya genelindeki nüfusu son yüzyılda iki kat artarak 260 milyona ulaşmıştır. Dünyadaki en kalabalık Ortodoks nüfusu 100 milyonu aşkın Ortodoks Hristiyanın yaşadığı Rusya'dadır.
Bununla beraber, 100 yıl önce dünya Hristiyan nüfusunun yüzde 20'sini oluşturan Ortodokslar, günümüzde bu oranın sadece yüzde 12'sini teşkil etmektedir. Gerek Katolik kiliselerinde yaşanan güç kaybı gerekse Ortodoks kiliselerindeki bu azalma, 1054'ten beri yollarını ayıran Ortodoks kiliselerini ve Vatikan'ı en azından siyaseten bir araya getirmeye sebep olur mu?
Rusya'yı kiliseler üzerinden Batı dünyasına yaklaştırmak, mevcut şartlarda pek mümkün görünmemektedir.
Ulus kimliğinin güçlü olduğu toplumlarda mezhepsel kimlikler daha az önem arz etmektedir. Tıpkı Azerilerin Şii olmasının Türkiye'de dikkat çekmemesi gibi. Oysa ki bu, Azeriler gibi On İki İmam Şiası İran için geçerli değildir.
Bu durum, etnik öğenin ön plana çıktığı Ortodoks kiliseleri için de geçerlidir; zira her Ortodoks kilisesi etnik önceliği olan bir kilisedir.
Papa'nın Türkiye ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilerin çok boyutlu yapısını ortaya koymuş, hem umut vadeden işbirlikleri için zemin hazırlamış hem de aşılması gereken engellerin varlığını hatırlatmıştır.