Sudan'ın Çıkmazı: Krizden Çıkış Yollarına dair

Sudan'ın karmaşık ve çok katmanlı sorunları, yıllardır bölgenin istikrarını tehdit eden ve uluslararası toplumun dikkatini çeken bir gerçektir.

Sudan'da yaşanan olayların karmaşıklıĝı, ülkenin çalkantılı tarihine, etnik ve dini çeşitliliğine, ekonomik zorluklarına ve siyasi istikrarsızlığına dayanmaktadır.

Sudan, etnik ve dini açıdan Afrika'nın en renkli ülkelerinden biridir ve haliyle bu çeşitlilik, tarihte ve bugün zaman zaman gerilimlere ve çatışmalara yol açmaktadır.. Ülke, Arap ve Afrikalı kimlikleri arasında bir ayrım çizgisiyle karakterize edilir ve bu durum, özellikle Darfur gibi bölgelerde şiddetli çatışmalara sebep olur. Arap kökenli gruplar ile Afrikalı kökenli gruplar arasındaki tarihsel rekabet, toprak, su ve kaynaklar üzerindeki anlaşmazlıklarla birleşerek etnik temizlik ve soykırım gibi suçlara yol açmaktadır.

Bu çatışmalarda, dini farklılıklar da önemli bir rol oynar. Kuzeydeki ağırlıklı olarak Müslüman ve Arap nüfus ile güneydeki Hristiyan ve animist Afrikalı nüfus arasındaki gerilimler, uzun süreli iç savaşlara neden olmuştur.

Güney Sudan'ın 2011'de bağımsızlığını kazanması, işte bu dini ve etnik ayrışmanın en somut neticesidir. Ancak, Güney Sudan'ın ayrılmasına rağmen, ülkenin muhtelif bölgelerinde etnik ve dini temelli çatışmalar halâ devam etmektedir. Bu durum, problemin sadece dini ve etnik sorun olmadıĝını gösterir.

Bununla beraber, Sudan'ın bağımsızlığını kazandığı 1956'dan bu yana, ülke sürekli bir siyasi istikrarsızlık döngüsü içinde olmuştur. Askeri darbeler, sivil hükümetlerin kısa ömürlü olması ve otoriter rejimlerin uzun süreli iktidarları, demokratik kurumların gelişimini engellemiştir.

Ömer el-Beşir'in 1989'da darbeyle iktidara gelmesi ve otuz sene boyunca ülkeyi yönetmesi, bu siyasi istikrarsızlığın en belirgin örneklerinden biridir. El-Beşir rejimi, siyasi muhalefeti baskılamış, insan hakları ihlallerinde bulunmuş ve uluslararası alanda tecrit edilmiştir.

Sudan, yönetim zaafiyetleri, yolsuzluk, şeffaflık eksikliği ve hesap verebilirliğin olmamasıyla kendini göstermiştir. Devlet kaynakları, belirli grupların veya bireylerin çıkarları doğrultusunda kullanılmış, bu da halk arasında büyük bir hoşnutsuzluğa yol açmıştır.

Merkezi hükümetin, ülkenin farklı bölgelerine eşit hizmet götürememesi ve kalkınma projelerini adil bir şekilde dağıtamaması, bölgesel eşitsizlikleri artırmış ve ayrılıkçı eğilimleri körüklemiştir. Demokratik geçiş süreçleri ise genellikle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Askeri ve sivil güçler arasındaki güç mücadelesi, geçiş hükümetlerinin etkinliğini azaltmış ve siyasi reformların önünü tıkamıştır. Bu durum, halkın siyasi sürece olan güvenini sarsmış ve yeni çatışma potansiyellerini yaratmıştır.

Sudan, doğal kaynaklar açısından zengin olmasına rağmen, ekonomik olarak büyük zorluklar yaşamaktadır. Petrol, altın ve tarım arazileri gibi kaynakların adil olmayan dağıtımı ve yönetimi, ekonomik eşitsizlikleri derinleştirmiştir.

Özellikle petrol gelirlerinin büyük bir kısmının merkezi hükümet tarafından kontrol edilmesi ve diğer bölgelere yeterli yatırım yapılmaması, bölgesel kalkınma farklılıklarını artırmıştır.

Güney Sudan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, Sudan petrol gelirlerinin önemli bir kısmını kaybetmiştir. Bu durum, ülkenin ekonomisini daha da kötüleştirmiş ve hükümetin temel hizmetleri sağlama kapasitesini zayıflatmıştır. Enflasyon, işsizlik ve yoksulluk oranlarının yüksek olması, halk arasında geniş çaplı protestolara ve sosyal huzursuzluğa yol açmıştır.

Elbette, Sudan'daki olaylar, sadece iç dinamiklerle değil, aynı zamanda dış müdahaleler ve bölgesel dinamiklerle de yakından ilişkilidir. Komşu ülkeler, Sudan'daki çatışmalara doğrudan veya dolaylı olarak müdahil olmuşlardır. Mesela, Çad, Libya, Mısır ve Etiyopya gibi ülkeler, Sudan'daki hükümete karşı birtakım farklı grupları destekleyerek veya kendi güvenlik çıkarlarını gözeterek ülkedeki istikrarsızlığı etkilemektedirler.

Soğuk Savaş döneminde, Sudan stratejik konumu nedeniyle büyük güçlerin ilgi odağı olmuştur. Daha yakın zamanda ise, Darfur'daki soykırım iddiaları ve insan hakları ihlalleri, uluslararası toplumun dikkatini çekmiş ve Birleşmiş Milletler ile Afrika Birliği'nin müdahalelerine yol açmıştır.

Ayrıca iklim değişikliği, Sudan'daki çatışmaların ve istikrarsızlığın giderek daha önemli bir sebebi haline gelmiştir. Ülke, dünyanın iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerinden biridir. Kuraklık, çölleşme, düzensiz yağışlar ve sel gibi aşırı hava olayları, tarım ve hayvancılıkla geçinen nüfus üzerinde yıkıcı etkiler yaratmaktadır.

Tarım arazilerinin verimsizleşmesi ve su kaynaklarının azalması, gıda güvensizliğini artırmış ve kırsal bölgelerden kentlere doğru büyük göç dalgalarına neden olmuştur. Bu göçler, kentlerdeki kaynaklar üzerindeki baskıyı artırmış ve sosyal gerilimleri körüklemiştir. Özellikle Darfur gibi bölgelerde, iklim değişikliğinin neden olduğu kaynak kıtlığı, etnik gruplar arasındaki toprak ve su anlaşmazlıklarını şiddetlendirmiştir.

Çevresel bozulma, aynı zamanda sağlık sorunlarını beraberinde getirmiştir. Temiz suya erişimin azalması, salgın hastalıkların yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum, zaten kırılgan olan toplumsal yapıyı daha da zayıflatmış ve çatışma riskini artırmıştır.

Sudan'da yaşanan sorunlar aynı zamanda toplumsal bölünmüşlüklerden kaynaklanmaktadır. Bu sorunların çözümü, çok yönlü ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirmektedir.

Sudan'daki sorunların çözümüne yönelik temel yaklaşımlar üç ana başlık altında toplanabilir: Kapsayıcı Siyasi Diyalog ve Yönetim Reformları, Ekonomik Kalkınma ve Sosyal Adalet, ve Güvenlik Sektörü Reformu ve Çatışma Çözümü.

Sudan'daki sorunların temelinde, siyasi katılım eksikliği, zayıf yönetim yapıları ve iktidarın merkezileşmesi yatmaktadır. Bu nedenle, kapsayıcı bir siyasi diyalog ve kapsamlı yönetim reformları, kalıcı bir çözüm için hayati öneme sahiptir.

Evvela, yönetim reformları, şeffaflığı, hesap verebilirliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanması hedeflemelidir. Bu, yolsuzlukla mücadele, bağımsız bir yargı sisteminin kurulması ve kamu kurumlarının kapasitesinin artırılması anlamına gelmektedir.

Devletin meşruiyetini artırması ve toplumun devlete olan güvenini yeniden tesis etmesi elzemdir. Federalizm veya ademi merkeziyetçilik gibi yönetim modelleri, bölgesel farklılıkları dikkate alarak yerel düzeyde siyasi katılımı artırabilir ve kaynakların daha adil dağıtımına sebep olabilir.

Tarım sektörünün canlandırılması ve çeşitlendirilmesi, Sudan ekonomisi için kritik bir öneme sahiptir. Tarımın, kırsal nüfusun büyük bir kısmının geçim kaynağı olduğu bilinmektedir. Modern tarım tekniklerinin benimsenmesi, sulama altyapısının geliştirilmesi, küçük çiftçilere destek sağlanması ve tarım ürünlerinin katma değerini artıracak sanayilerin teşvik edilmesi, ekonomik büyümeyi ve istihdamı artıracaktır.

Bununla beraber, sosyal adaletin sağlanması, eğitim, sağlık ve temel hizmetlere erişimin iyileştirilmesini gerektirir. Eşitsizliğin, toplumsal gerilimleri artırdığını ve çatışmalara zemin hazırladığını bilmekteyiz. Kapsayıcı eğitim politikaları ile özellikle kız çocuklarının ve kırsal bölgelerdeki çocukların eğitime erişimi arttırmalıdır. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve kalitesinin arttırılması, insan sermayesini güçlendirecektir. Ayrıca, gençlerin işsizliğiyle mücadele etmek için mesleki eğitim programları ve girişimcilik destekleri sunulmalıdır. Mikrofinans ve küçük işletme kredileri gibi iktisadi politikalar, yerel ekonomileri canlandırabilir ve yoksulluğu azaltabilir.

Sudan'daki uzun süreli siyasi çekişmeler ve çatışmalar, güvenlik sektörünün parçalanmış yapısının ve sivil denetim zaafiyetinin bir neticesidir. Bu nedenle, kapsamlı bir güvenlik sektörü reformu ve etkili çatışma çözümü mekanizmaları, kalıcı barışın sağlanması için zorunludur.

Sudan'da çok sayıda silahlı grubun varlığının ve güvenlik güçlerinin siyasi amaçlar için kullanılmasının, istikrarsızlığın temel nedenlerinden biri olduğu bilinmektedir. Çözüm, güvenlik sektörünün tek bir ulusal ordu ve polis gücü altında birleştirilmesi ve sivil denetim altına alınmasıdır. Bu, eski savaşçıların silahsızlandırılması, terhis edilmesi ve topluma yeniden entegre edilmesi ile mümkün olacaktır. Güvenlik güçlerinin ise profesyonelleşmesi, insan haklarına saygılı bir şekilde hareket etmesi ve kesinlikle tarafsız olmaları sağlanmalıdır.

Bununla beraber, yerel düzeyde çatışma çözümü mekanizmalarının güçlendirilmesi, topluluklar arası gerilimleri azaltmak için önemlidir. Geleneksel çatışma çözümü yöntemlerinin, özellikle kırsal bölgelerde etkili olabileceğini düşünüyorum.. Bu, kanaat önderleri, yaşlılar, dini liderler ve yerel otoriteler aracılığıyla arabuluculuk ve uzlaşma süreçlerinin teşvik edilmesi ile mümkü olabilir. Toprak ve kaynak anlaşmazlıkları, Sudan'daki çatışmaların önemli bir kaynağı olduğundan, bu tür anlaşmazlıkları çözmek için adil ve şeffaf mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Adalet ve hesap verebilirlik, geçmişteki insan hakları ihlallerinin ve savaş suçlarının ele alınması için kritik öneme sahiptir. Cezasızlığın, gelecekteki çatışmalara zemin hazırladığını ve mağdurların adalete olan inancını zedelediğini belirtilmektedir. Bu durum, ulusal veya uluslararası mahkemeler aracılığıyla sorumluların yargılanmasını, hakikat ve uzlaşma komisyonlarının kurulmasını ve mağdurlara tazminat ödenmesini içerebilir. Geçmişle yüzleşmek, toplumsal iyileşmeyi ve gelecekteki barışı inşa etmek için temel bir adımdır.

Sudan'ın geleceği, ulusal ve uluslararası aktörlerin ortak çabalarıyla, kapsayıcı bir diyalog ve sürdürülebilir kalkınma odaklı politikalarla şekillenebilir. Aksi takdirde, bölgedeki istikrarsızlık döngüsü derinleşmeye devam edecektir. Bu ise hem bölgesel, hem de küresel açıdan ziyadesiyle tehlikelidir.

Zira dünyanın herhangi bir yerinde bir sorunun tüm dünyayı etkileyebileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Selam ve dua ile