Trump'ın ikinci defa başkan seçilmesiyle birlikte, küresel siyaset ve ekonomi yeni bir döneme girdi.
Trump, ilk dönemine kıyasla daha iddialı planlar ve daha özgüvenli bir ekiple hareket ediyor.
Hem Amerika Birleşik Devletleri içinde hem de dışında emperyalist ve otokrat bir aktivist gibi faaliyet gösteren Trump, neredeyse tüm dünyada hem kamusal alanı hem de özel konuşmaları etkisi altına almaya çalışıyor.
Trump'ın Filistin politikası, özellikle Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve ABD Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs'e taşıması gibi adımlarla, uluslararası alanda ve özellikle Müslüman topluluklar arasında büyük tepkilere neden olmuştu. New York belediye seçiminde bir Müslümanın Demokratlardan başkan olarak seçilmesinde, gerek Müslüman seçmenlerin gerekse vicdan sahibi kimselerin tepkisinin payı olduğunu düşünmek kaçınılmazdır.
Trump yönetiminin dış politikasındaki, Biden yönetimine kıyasla, en belirgin değişikliklerinden biri, Ukrayna'ya daha evvel verilen desteğin terk edilerek Rusya'nın yanında yer alınması oldu. Bu durum, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'e karşı duyulan antipati ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e duyulan sempatiyle ilişkilendirilmektedir.
Bu dönemde Avrupa ve diğer geleneksel Amerikan müttefikleri de ABD ile güçlü ilişkilerden yoksun kaldı.
Ortadoğu'da ise Trump yönetimi, İran'la umut verici sonuçlar doğurabilecek müzakerelere başladı. İsrail'in İran'a yönelik askeri eylemleri, Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi ve İran ekonomisinin kötüleşmesi, bu müzakerelerin zeminini oluşturdu. Trump'ın İran'a sınırlı uranyum zenginleştirme izni verme isteği, ABD ve İsrail'den bazı eleştirilerle karşılaşsa da, Trump'ın bu muhalefete dayanabilecek kadar güçlü olduğu belirtiliyor.
Batı Yarımküre'ye odaklanılması da Trump'ın dış politikasının beklenmedik yönlerinden biri oldu. Kanada ve Meksika'ya, sınırlarını kontrol edemedikleri iddiasıyla derhal gümrük vergileri uygulandı. Ayrıca, ABD'nin Panama Kanalı, Grönland ve Kanada üzerindeki egemenliğinin teyit edilmesi yönünde sert talepler dile getirildi. Bu talepler, muhalefete ve güçlü bir Amerika karşıtı tepkiye yol açtı, hatta Kanada'daki son federal seçimlerin sonucunu bile etkiledi.
Trump'ın Kanada'yı ABD'nin 51. eyaleti olarak görme söylemleri ve Grönland'ı satın alma isteği, uluslararası ilişkilerde gerilimi artırdı.
Ekonomi alanında ise Trump'ın "Önce Amerika" (America First) ticaret politikası genelgesi, ABD'nin ekonomik ve ulusal güvenlik çıkarlarını korumayı hedefliyor. Temel hedefler arasında Amerikan işçilerini ve işletmelerini korumak, ABD'nin ticaret açığını azaltıcı önlemler almak ve diğer ülkeler tarafından uygulanan "haksız ticaret" uygulamalarını ele almak yer alıyor.
Bu kapsamda, ek gümrük vergileri veya diğer önlemlerin uygulanabileceği belirtiliyor. Özellikle Çin ile mevcut ekonomik anlaşmaların gözden geçirilmesi, potansiyel ayrımcı uygulamaların araştırılması ve fikri mülkiyet hakları uygulamalarının değerlendirilmesi gibi konulara değiniliyor. Trump'ın Çin'e uyguladığı büyük gümrük vergileri, ABD ile Çin ekonomileri arasındaki bağların giderek yıpranacağı, hatta tamamen kopacağı anlamına geliyor.
ABD’nin toplam borcunun 38.15 trilyon dolara, yıllık faiz giderinin ise 1.7 trilyon dolara ulaşması, doların güvenilirliğini sorgulatan önemli bir gösterge haline gelmiş durumda. Bu durum, yatırımcıları Bitcoin gibi dijital varlıklara ve altın gibi geleneksel güvenli limanlara yöneltiyor.
Trump'ın ikinci döneminde, Türkiye'nin dış politikasında da önemli gelişmeler yaşanıyor. ABD'nin Güney Kafkasya ve Orta Asya hamleleri karşısında Ankara'nın sessizliği dikkat çekiyor. Zengezur Koridoru'nun "Trump Koridoru"na dönüşmesi, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanıması ve Kazakistan'ın İsrail'le Abraham Anlaşması yapması gibi gelişmeler, Ankara'nın politikalarını ABD'nin "Türkiye üzerinden Orta Asya'ya sarkma" stratejisine uyumlu hale getirme çabası olarak yorumlanıyor. Bu durum, "NATO Turancılığı" olarak adlandırılan yeni bir kavramı da beraberinde getiriyor.
Sonuç olarak, Trump'ın ikinci dönem başkanlığı, küresel siyasette ve ekonomide derin ve kalıcı değişikliklere yol açma potansiyeli taşıyor. Ticaret savaşları, müttefiklerle gerginlikler, bölgesel çatışmalara yönelik farklı yaklaşımlar ve doların küresel hegemonyasının sarsılması gibi konular, önümüzdeki dönemde dünya gündemini meşgul etmeye devam edecektir.
Selam ve dua ile