10.08.2020, 04:01 132

Anadolu ve Felsefe

Anadolu ve Felsefe

İnsanlık tarihinin özellikle Sokrates öncesinin en önemli filozoflarının Anadolu’da çıkmış olmasına rağmen felsefe'de bu kadar geri olmamızın sebebini sorgulamakla sorumluyuz. Anadolu'nun coğrafi olarak, düşünmeye ve felsefeye aykırı bir havası olsaydı, ilk dönem filozofları bu topraklarda yetişmezdi.

Oysa ki bir zamanlar Milet denilen Didim bölgesinden Thales ve Anaksimandos, Efes bölgesinden Heraklitus, Sinop tarafından Diyojen, Denizli-Pamukkale tarafından Epiktetos Anadolu’da yaşamış ve düşüncede çığır açmış önemli isimlerden sadece bazıları.

İslam’ın temel kaynağı Kur’an, düşünmeye ve fikir üretmeye açık bir kitap olmasına rağmen Anadolu insanını felsefeden alıkoyan ne idi? Oysa ki felsefeden tıbba, matematikten psikolojiye, kimyadan musikiye kadar çok çeşitli alanlarla ilgilenmiş bir İslam filozofu Kindi bugünün Irak içinde kalan Küfe şehrinde yetişmişti. İbni Tufeyl Granadalı, filozofların prensi olarak tanınan ve Batı dünyasında İbni Sina olarak bilinen Avicenna Buharalı idi. Bunlar gibi müslüman daha çok isim sayılabilir ama Anadolu’dan müslüman filozof sayısı fazla değildir.

Özellikle Anadolu müslümanlaştıktan sonra dinin akli damarı değil sezgisel ve mistik tarafı ön plana çıkmış epistemolojinin diliyle konuşacak olursak burhani damar değil irfani damar daha çok ön plana çıkmıştı. Dolayısıyla Yunus veya Bektaşi gibi düşünceye değil duygusallığa ve mistizme dayanan bir yorumun özellikle Osmanlı’nın ilk dönemlerinde ağır bastığını görüyoruz.

İlerleyen yüzyıllarda ise Anadolu irfanı’nın yerine mezhep öğretilerinin ağır bastığı bir Anadolu coğrafyasını görüyoruz. Öyle ki tasavvufi oluşumlar dahi Melami-Bektaşi tandanslı Ahilik çizgisinden Nakşibendi-Halidi bir çizgiye evrildiğine şahit oluyoruz. Anadolu’da böylesi bir evrilme irfani çizgiyi de yerle bir ederek, hem düşünceye hem de irfani bir takım değerlere tehdit unsuru oldu.

İşte “İlahiyat fakültelerinden felsefe dersleri kaldırılsın” sloganıyla yola çıkan isimlerin beslendikleri kaynak Osmanlı’nın son dönemlerinden irfani felsefe ile de savaş halinde olan Nakşibendiliğin Halidi koluna mensup okuldur.

Anadolu’dan niçin filozof çıkmadı? sorusu ilk dönemler için Anadolu’nun biraz da tarım ve hayvancılıkla geçinmesinden dolayı yerleşik bir düzeninin olmaması ve bu sebeple daha çok gönül insanı yetiştirmeye yönelik irfani damarın gelişmiş olmasına bağlayabiliriz. Daha sonraki dönemler ise mezhep ve meşrep taassubuyla hem İslam’ın akli damarına, hem de irfani damarına savaş açan bağnaz bir ekolün böyle bir sonucu doğurduğu açıktır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra ise özellikle Nakşibendi-Halidi damarın ezdiği irfani damar ve akli damar harekete geçirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde, ilk defa Elmalılı Hamdi Yazır, tefsir kaleme almış ve Kur’an üzerinde usule uygun bir tefsir eseri ortaya koymuştur. Seyit bey, Şemsettin Günaltay, Mehmet Akif ve nispeten Elmalılı Hamdi Yazır İslamdaki akli damarı harekete geçirmeye çalışmış önemli isimlerdendir.

İnsan akledebildiği nispette teslim olur. Onun için akıl ile nas (dini öğreti) arasındaki ilişki göz ile ışık arasındaki ilişki gibidir. Evet, akıl insanın içindeki peygamber ve peygamber dahi insanın dışındaki akıl gibidir. Bunlar birbirini tekzip etmez belki tasdik eder.

selam ve dua ile

Yorumlar (0)
sanalbasin.com üyesidir
18
açık
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 04:15
Güneş 05:43
Öğle 12:42
İkindi 16:26
Akşam 19:30
Yatsı 20:52
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Whatsap İhbar Hattı