24.01.2023, 20:14 87

Bilmek yapmak için Yapmak Olmak içindir

Bilmek yapmak için Yapmak Olmak içindir 

Bilgi, eylem ve oluş … 

Bu üçlünün, ahenk içinde olması elzem… 

Bilgi niçin var sorusu ile başlamalı evvela? 

“Fayda vermeyen bilgi’den Allah’a sığınırım” diyen resul’e selam olsun! 

Zira fayda vermeyen bilgi, eylem sahnesine çıkmayan yani fonksiyonel olmayan, ne sahibine, ne de başkasına faydası olmayan bilgidir. 

Peki ya eylem? Onun da, maksadı sorgulanmalıdır.  

Eylem de, olmak içindir. 

Evet, bilgi’nin ve eylem’in nihai maksadı, olmaktır. 

Bir şeyleri yapmak için okumalı, bir şey olmak için bir davranışı sergilemeliyiz. 

Bir bilgiye sahip olmak, bizi sorumlu eylemler yapmaya teşvik etmeli ve bu sorumlu davranışların da nihai hedefinin, daha iyi bir insan, daha sevgi ve adalet dolu şahsiyete sahip olmak gibi ulvi hedefleri olduğunun bilincinde olmalıyız. 

Tıp fakültesinde okuyan bir talebenin, orada edindiği bilgilerle, hasta insanları tedavi etmek gibi bir sorumlu davranışı gerçekleştirmesi ve o fakültede okuması, onun doktor olmasını gerekli kılar. 

Aynen onun gibi beynimize giren her bilginin, sorumlu davranmamız için ve her davranışımızın, sorumlu ve erdemli bir insan olabilmemiz için aksiyona geçirilmesi gerektiği bilinciyle yaşıyormuyuz? Evet, bunu sorgulamamız gerekir! 

Mesela gazetede veya televizyonda bir haber okuduk. Şayet bu haber, salt bir bilgi olarak zihin dünyamızda kalsa, bu bize ağırlık verecektir. Oysa ki, o haber insanı harekete geçirmeli ve o hareketin kişiyi daha iyi, daha vicdanlı, daha adaletli yapmak gibi ulvi bir gaye taşıdığı unutulmamalıdır. 

Kur'an ile hemdem olanlar, bu üçlü ahenge hep aşinadırlar. Vahiy bir bilgiyi veciz bir şekilde ifade eder ve ardından bizi yapmaya ve olmaya çağırır. 

Mesela bir ayeti ele alalım: " Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin, Allah'a itaatsizlikten sakının ki, rahmetine mazhar olasınız” (Hucurat: 49:10) Ayet, Allah'a güvenenlerin kardeş olduğu bilgisini icmalen verdikten sonra, kardeş gibi hareket etmeye davet ediyor. Kardeş gibi hareket edin ve birbirinizin arasını düzeltin. İşte bunu yapmanız da, rahmete mazhar olmanız içindir diyor. Bilmek, yapmak ve olmak veciz bir dille özetleniyor. 

Besmele, sadece Allah'ın sonsuz merhamet sahibi olduğunu bilmek değil, o bilgi ile motive olarak iyi işler yapmak ve iyi bir insan ve salih bir kul olmaktır. 

Kur'an'daki kıssalar, veciz bir bilgi ile bizi o kıssa kahramanları gibi davranmaya ve onlar gibi olmaya teşvik etmektedir.  

Musa-Firavun kıssası onlarla ilgili tarihi bilgi vermekten ziyade o hikayelerden ibret almayı ve Musa gibi iyi bir insan ve müslüman olmayı öğütlemektedir. 

Vahiy bu perspektif ile okunduğunda ve yaşanmaya çalışıldığında hayata dair sorunlar ortadan kalkacaktır. Ne ki, bu sadece Kur'an ile sınırlı da değildir.  

Herhangi bir güzel bilginin, bizi güzel davranmaya ve bizi güzel bir insan yapmaya teşvik etmesi gerektiği unutulmamalıdır.  

Ne ki, bizler çoğu kez bilginin kendisine yoğunlaşır ve o bilgi ile ne yapmamız gerektiği konusunda hiç bir çaba sarfetmeyiz.  

Bazen de yaptıklarımızın temel gayesinin “olmak” olduğundan gafil oluruz. Kur’an, Maun suresinde " Vay haline o namaz kılanların ki, namazlarından gaflet içindedir onlar" diyerek ibadetin gayesinin yapmak için yapmak değil, olmak için yapmak olduğunu vurgular adeta. 

Araf suresi 175-176 ayetlerinde anlatılan Bel'am bin Baura misali ise bu bağlamda manindardır. Zira o misal, bildiği halde çıkarlarından dolayı yapmayan, hatta bildiklerinin tam tersini yapan bir tip üzerinden insanlığa evrensel bir mesaj vermektedir.  

Zira, Bel'am bin Baura, Musa'nın Allah'ın elçisi olduğunu bilmekte, onun yolu'nun doğru olduğunu kabul etmekte lakin Musa'ya karşı savaş açan Moab kralından yana tavrını koymaktaydı. 

Bu anlatı kısaca, Musa gibi sözü özü bir olanlardan ol ama Bel'am gibi bilgisini pazarlayanlardan, Allah ile aladatan kutsal patentli sömürü hokkabazlarından olma demektedir. Zira maharet bilmek değil bildiğinle amel etmek ve olmaktır. 

Bilmek ama tam tersini yapmak ve söylemek! Ne korkunç bir şey! 

1995 yılı idi. Üniversiteden Batı Afrika'lı bir arkadaşı memleketim olan Antalya'ya davet etmiş ve onu çevredeki müslümanlarla tanıştırmak için muhtelif sohbetlere ve programlara götürüp ona bilgiler veriyordum.  

O yıllar, nurculuga mesafeli olduğum yıllar değildi. Bir akşam, Risale-i Nur sohbetine gitmiştik. O sohbette, Said Nursi'yi görmüş olan yaşını başını almış kimseler de vardı. Konu, uhuvvet risalesiydi diye hatırlıyorum. 

Nursi'nin o risaledeki, veciz tespitlerini bir taraftan ben, Batı Afrikalı arkadaşıma heyecanla tercüme ediyordum. Sonra sohbet bitti ve konu değişti.  

O sıralarda, Yeni Asya cemaati'nin ağabeylerinden merhum Mehmet Kutlular'ın kızı, aşırı dozda uyuşturucu kullanmasından dolayı veya şaibeli bir takım iddialarla vefat etmişti.  

Sohbeti yapan yaşını başını almış bir Nurcu ağabey, bütün o okunanların ruhuna mugayyir bir söz sarfetmişti."Görüyorsunuz değil mi! Görüyorsunuz değil mi! Evinizi medrese-i nuriye'ye çevirmezseniz işte başımıza bu gelir!  

Evet, sohbetten sonra, o kimsenin bu tutumu, beni ziyadesiyle rahatsız etti. Zira onlar, yıllarca birlikte yürüdükleri için sadece ufak birsiyasi fikir ayrılığından dolayı farklı çalıştıkları düşüncesindeydim.  

Lakin yüz ifadesinden ve söyleme tarzından ve yine oradakilerin halet-i ruhiyesinden, aradaki şeyin sadece ufak bir farklılık değil, nefret belki haset olduğuna şahit olmuştum. 

Bu nasıl bir nefretti? Oysa ki, öyle bir günde, üstelikte uhuvvet konulu sohbetinin ardından daha şefkat, rikkat ve merhamet eksenli bir şeyler söylemek gerekmezmiydi?  

Bunu yapmak için Kutlular’ ın nurcu hatta müslüman olmasına dahi gerek yoktu. İnsan olmak yeterliydi? 

Mehmet Kutlular kardeşimize, bu acılı gününde dua edelim dediklerini duymadım. Yarım saate yakın orada Mehmet Kutlular ve Yeni Asya cemaati eleştirisi duydum. 

Hatta arkadaşım, ne konuşuyorlar dediğinde, önemli değil dediğimi ve tercüme etmek istemediğimi hatırlıyorum. 

Oysa ki, doğruyu bilmek doğruyu yapmayı, doğruyu yapmak ise doğru olmayı netice vermelidir.  

Bunun aksini yapmak gazab-ı Ilahiye'yi celbetmek değil mi?  

Tabii ki, bu tutarsızlık, sadece kimi nurculara müteallık değildir. Sadece müslümanlara da ait bir sorun da değildir. Bu bir insanlık sorunudur. Zira bu bir irade problemidir.   

Masum değiliz! 

Tam da bu nedenle Kur'an, tüm insanlığı inzar etmektedir. 

“Siz ey imana ermiş olanlar! Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz! Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!” (Saff: 61:2) 

Bilmek sorumlu davranmak için, sorumlu davranmak ise sorumlu bir insan olmak içindir. 

Bu durum, sadece dini metinlere ait bilgiler için değil her bilgi için de geçerlidir. 

Mesela gazetede, bir yoksul ile ilgili haber okumak sizi bizzat o kişiye olmasa da, başka bir yoksul için infak eymeye teşvik etmeli ve vahyin adına salihat dediği bu davranış, bu hayatta, iyilerden olmanıza vesile olmalıdır. 

Bilmek yapmak için yapmak olmak içindir. 

Selam ve dua ile

Yorumlar (0)
sanalbasin.com üyesidir
18
açık
Namaz Vakti 19 Mart 2024
İmsak 05:17
Güneş 06:37
Öğle 12:51
İkindi 16:16
Akşam 18:56
Yatsı 20:11
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Whatsap İhbar Hattı