24.10.2022, 10:18 55

İnsanları Mutlu Etmeyen Din, Din midir?

         Hürriyet gazetesine verdiği röportajda açıklamalarına devam ediyor Ali Bardakoğlu:

Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir.”

         Sosyal sorunlara din anlatımının çare olamayacağını ifade eden bir akademisyene, hem de din işlerinin en tepesinde görev yapan bir din görevlisine şahit oluyoruz. Biz nasıl bir dine sahibiz ve nasıl bir din anlatıyoruz ki, sosyal problemlere çare olamıyor? Bu vahim bir durum değil de nedir? Hatanın veya eksikliğin İslam’ın kendisine olamayacağına göre, problem nerede? Allah, -hâşâ- insanların derdine çare olamayacak bir dini mi göndermiştir? Bu bakış açısının, sekülerist bir kafanın bakış açısından ne farkı vardır? Bu yaklaşım ve açıklama, dinî, hayattan tecrit etme düşüncesini doğrulamış olmuyor mu?

         Nasıl bir din tasavvur edilmiş ki, anlatılan “din”in insanları mutlu edemeyeceği yargısına varılıyor? O zaman “din” denilince ne anlaşıldığına bakmak gerekiyor. Dinin İslam’a göre tanımı; “Din: akıllı insanları kendi istekleriyle doğru yola götüren  (ve peygamberlerin vahiy ve ilhamına dayanan) ilahî bir kanundur. İslam bilginlerinin genelde ittifak ettikleri bu tanımın ortaya koyduğu temel ve değişmez fikirler, şu şekilde ifade edilebilir:

         1. Dinin ilahî kanun olması, 2. Ebedî saadeti temin etmesi, yani insanları doğru yola, mutlak hayra sevk etmesiyle kurtuluşa erdirmesi, 3. Dinin ilahî vahye dayanması, 4. Akla hitap etmesi,5. İnsanlara din hürriyeti tanıması.(1)

         Bu evsafta anlatılan bir dinin insanları mutlu etmeyeceğini kim söyleyebilir? Din bu özellikleriyle anlatılmıyorsa, anlatılan şey, “din” olabilir mi? Kendi ifadelerimizin bizi ne tür bir yanlış anlayışa sürüklediğinin farkında mıyız?

         Evet, Başkanımızın ifadesiyle, “İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir.” sözü hakikatin ta kendisidir, ancak bunun tebliğ–irşat ve anlatımı bağlamında dillendirilmesi yetmez, en başta din görevlileri kendilerine bunu şiar edinmeleri gerekmektedir. Yapılacak çalışmanın da köklü, disiplinli, bir plan ve proje dâhilinde yürütülmesini iktiza eder. Acaba böyle bir çalışmayı yürütmüş müdür Başkanımız? İslamiyet’te, ibadetin sadece namazdan ibaret olduğunu kim söylüyor? Ama bilinmeli ki, namazın dinin direği olduğunu bu dinin elçisi söylemektedir. Bu dinin sahibi olan Allah da, “(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut:45) Dinde namaza bu kadar önem verilirken, onu alelade bir ibadetmiş gibi zihinlerde bir algı oluşturmak ve hatta itibarsızlaştırmaya açık bir yorum yapmak sağlıklı bir yaklaşım mıdır?

         “Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal atılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz...” derken;

         Biz de; her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumun çarpık yapısına müdahale etmeyen bir din midir İslamiyet? Diye sormamız gerekmektedir. Dinin özünde bir kötülük görüldüğü zaman onun elle değiştirilmesini, mümkün değilse, dille, o da mümkün değilse kalple buğzetmeyi öngören bir din değil midir?(2) Bu Din’in Kitabı’nda, “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun.” Diye buyurulmuyor mu? (Al-i İmran:104) Bu emirlerin gereğinin yapılmasını, evvelemirde bu görevde bulunanların yapmalarını ilzam etmez mi?

“Gönlüm isterdi ki, evrensel ilâhî din olan İslam’ın günümüz uleması dünyada kanıksadığımız bunca eşitsizlik, sömürü, adaletsizlik, güçlü ve egemenin oldubittileri karşısında hakkın sesi olsun, her türlü ayırımcılığa karşı çıksın, bizlere hepimizin Âdem’in çocukları kardeşler olduğumuzu, insan olarak eşit ve değerli olduğumuzu, insanca bir hayatın hepimizin temel hakkı olduğunu hatırlatsın. Ama öyle olmadı ve olmuyor. Olup bitene eleştirel baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.”

            Bu ibarede de Başkan, tozpembe bir dünya tasavvuru yapmaktadır. Tüm olumsuzlukların olmadığı, Âdem’in çocuklarının kardeş olduğu bilinciyle insan olarak insanca yaşama hakkımızın olduğu… bir dünya…

         Böyle bir dünyayı kimse, kimseye bağışlamamaktadır. Yaşanan gerçeklikte, yaşamını zor şartlar altında idame ettiren insana, insanca bir hayat hakkı tanımak bir yana, nüfusun kalabalıklaştığı ve bunun mutlaka sınırlandırılması gerektiği, kan emici küresel güçler tarafından bas bas bağırarak ilan edilmektedir. Gözü dönmüş emperyalistlerin, insan katliamına yönelik bu sesini duymamak üzere kulağımızın üzerine yatıp tozpembe hülyalara yelken açmak, sizce çözüme yönelik realist bir bakış açısı mıdır?  

         Başkanımız Hak’la batılın kıyamete kadar mücadele içerisinde olacağını bilmiyor olabilir mi? Ve yine “Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır.” (Hac: 41)

         “Bu âyet, özellikle iktidarı elde bulunduran Müslümanların hayatında intizam ve istikrarın gerekliliğini ifade etmektedir. Ayrıca, namaz ve zekât görevlerinin hemen ardından “iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek” görevine yer verilmesi, ictimaî ahlâk ve nizamı koruyup geliştiren yöneticilerin üstün değerini ifade etmektedir.”(3) ve Şüphesiz, Allah nezdinde hak dinin İslâm olduğu belirtilmektedir. (Âl-i İmrân:19)

         Buna mukabil, inançsızlar işbaşına geçtiklerinde de huzuru bozarak yaşamı alt üst edecek icraat içinde olacakları Yaradan tarafından haber verilmektedir:

         “O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara:205)

         Bu ilahi tespit ve uyarılar karşısında, Başkanımızın İslam âlimlerine yüklediği görevlerin neler olabileceğini bize söylemeli. Özellikle, işbaşındayken yapıp yapamadıkları konusunda...

------------------

Kaynakça:

(1) Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, İstanbul: İrfan Yayınevi, 4.bs. 1975, s. 28,29

(2) (Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)

(3) kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=diyanetvakfi&sureno=22&ayet=4

Yorumlar (0)
sanalbasin.com üyesidir
18
açık
Namaz Vakti 19 Nisan 2024
İmsak 04:26
Güneş 05:52
Öğle 12:43
İkindi 16:25
Akşam 19:24
Yatsı 20:44
Puan Durumu
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Takımlar O P
Whatsap İhbar Hattı