Ortadoğu’da her gün gözyaşı ve enkazların arasından bir bebek çıkarılıyor. İsrail basını, İran’ın saldırıları sonrası enkaz altından kurtarılan 3 aylık bir bebeğin görüntülerini tüm dünyaya servis ederken; Gazze’de her gün toprağa verilen çocukların, bebeklerin cansız bedenleri ise küresel medya körlüğünün en karanlık utancında unutuluyor.

Bugün ekranlarda, İsrailli bir kadın polisin kucağında tuttuğu 3 aylık bebek, “dünya buna sessiz kalamaz” başlıklarıyla dolaşıyor. Peki ya Gazze’deki bebekler?

3 aylık Leyla’nın, 5 aylık Yusuf’un, 1 yaşındaki Nur’un parçalanmış bedenleri için kim konuşacak? Hangi manşet onları görecek? Hangi haber bülteni onların katledilişini tüm çıplaklığıyla anlatacak?

GAZZE'DE BEBEKLER ÖLÜYOR, DÜNYA SUSUYOR

Birleşmiş Milletler verilerine göre Gazze'de başlayan son saldırı dalgasında hayatını kaybeden sivillerin yaklaşık %40’ını çocuklar oluşturuyor. Save the Children’ın 2025 raporuna göre Gazze’de son 8 ayda 20 binden fazla çocuk yaşamını yitirdi. Bu sayı, modern çağın en büyük çocuk katliamlarından biri olarak tarihe geçiyor.

Hastaneler bombalandı. Kuvözdeki prematüre bebekler oksijen tüpü bulamadığı için boğularak öldü. Anneler, enkaz altından çıkardıkları cansız yavrularının yüzüne son bir defa bakabilmek için taşları elleriyle kazıdı. Elektrik yok, su yok, ilaç yok. Gazze'de çocuklar sadece bombalarla değil, açlıkla, susuzlukla ve dünyanın sessizliğiyle ölüyor.

İsrail’in tek taraflı propaganda mekanizması, kendi sivil kayıplarını dakikalar içinde manşetlere taşıyor. Ama Gazze’de bir hastane bahçesinde cansız bedeni üst üste yığılan onlarca bebek fotoğrafı, Batı medyasında asla yer bulamıyor. Çifte standart öyle derinleşmiş durumda ki, bir İsrailli bebek yaralandığında "uluslararası kriz" ilan ediliyor; ama binlerce Filistinli bebek öldüğünde "savaşın kaçınılmaz sonucu" deniyor.

BEBEK MEZARLARININ ÜSTÜNE İNŞA EDİLEN SİYASET

Gazze’de doğan her çocuk, dünyaya gözlerini açtığı anda bir savaşın içine düşüyor. Doğdukları coğrafya, onlara ne barış, ne oyun, ne de umut bırakıyor. Bir annenin şu cümlesi yürekleri parçalıyor:

"Ben çocuğumun oyuncaklarıyla oynamasını istiyordum, şimdi mezar taşının üstüne oyuncaklarını bırakıyorum."

İsrail’in devlet politikasına dönüşen “kollektif cezalandırma” stratejisi, Filistinli çocukları da hedef alıyor. Okullar vuruluyor, mülteci kampları bombalanıyor, ambulanslar hedef oluyor. UNICEF temsilcileri bile artık diplomatik dillerini terk ederek, "Gazze çocuklar için mezarlığa dönüştü" açıklamasını yapmak zorunda kaldı.

Uluslararası hukuk, sivillerin ve özellikle çocukların korunmasını zorunlu kılıyor. Fakat İsrail, Gazze’ye attığı her bombada, bu hukuku bir kez daha çiğniyor. Lahey’de açılan savaş suçu dosyaları, ABD ve Batı'nın politik kalkanları sayesinde yıllardır raflarda tozlanıyor.

PROPAGANDANIN VİCDANSIZ YÜZÜ

Bugün İsrail basınının servis ettiği o “3 aylık bebek kurtarıldı” görüntüsü, aslında küresel vicdanın nasıl manipüle edildiğinin kanıtıdır. Aynı kamera objektifleri, Gazze’de kucağında çocuğunun parçalanmış bedenini taşıyan annenin feryadını nedense göstermez. Aynı haber ajansları, İsrail ordusunun vurduğu anaokulunun bahçesindeki kan gölünü nedense görmezden gelir.

Bu çifte standarda artık isim koymanın vakti geldi: Bu bir bilgi savaşıdır. Bu, hakikatin gömülmesidir. Bu, çocukların ölümünün dahi siyasete alet edildiği kirli bir propaganda düzenidir.

DÜNYA ARTIK HANGİ TARAFI SEÇECEK?

İsrail’in gösterdiği o 3 aylık bebek kadar, Gazze’de her gün katledilen binlerce masumun da insan olduğunu hatırlamak zorundayız. Çünkü masumiyet, doğduğu coğrafyaya göre ölçülemez. Bebeklerin kanı, pasaport renklerine göre farklı akmaz. Eğer dünya gerçekten “çocukları koruyacağız” diyorsa, bu sözün kapsaması gereken ilk coğrafya bugün Gazze’dir.

Her gün yeni bir bebek toprağa veriliyor. Her gün yeni bir mezar kazılıyor. Dünya bu vahşete sessiz kalmaya devam ettikçe, bir gün ben dahil herkes kendi vicdanının enkazı altında kalacak.

Ve ben inanıyorum ki; Her çocuk gökyüzüne korkmadan bakacak. O zaman dünya biraz daha insan olacak!