"Sıla-i rahim” deriz.
Yolculuk, kendine gelmektir çünkü.
Yolculuk, özümüze dönmektir. Bazen düşünerek, bazen yürüyerek, bazen dinleyerek, bazen hayal ederek, bazen dua ederek, bazen yazarak, bazen de uçarak seyahat ederiz.
Ancak hep bir seyir halindeyiz. Seyahat, yaşamaktır der bir seyyah.
Yaşamak dahi seyahattir çünkü. O'nun rahmetine ve kudretine şahitlik ederek, O'na doğru yürümek.
Seyahat kelimesi ile serbest alan manasına gelen saha aynı kökten. Herkesin bir serbest alanı olmalı.
Seyahat, özgürlüğe yolculuk bir nevi.
Kur’ân’da Kehf sûresinde geçen ve Mûsâ’nın, hakikat bilgisine ulaşmak için yanında bir gençle birlikte seyahate çıkmasını anlatan kıssa kimilerine ilham kaynağı olmuştur.
En güzel seyahat, Hakikate şahit olmak için Hakka doğru yürümektir. Bilge kul ve Musa meseli bize her şey gördüğün gibi değildir der kısaca.
Bakılanın ardında görülmeyi bekleyen sırlar vardır zira. Güneş battıktan sonra nihayetsiz karanlık olacak dersin ve sonra bir bakarsın Allah semayı binlerce yıldızla tenvir etmiş."
"İmtihan sandığın imkana, dert sandığın dermana, mahkumiyet sandığın beraate, isyan sandığın itaate, hasret sandığın vuslata, gurbet sandığın kurbiyete, gam sandığın meveddete, zehir sandığın dermana, zillet sandığın izzete, mağlubiyet sandığın manidar bir zafere inkılap edivermiş.
Seyahat, belki de bu tarihi yasayı bulmaktır. Ayât-ı tekvîniyeyi ve âyât-ı hâdisâtı vahyin ışığında okumaktır.
Meselâ Fârâbî, Türkistan'dan yola çıkarak, Irak ve Suriye bölgelerinde ilim maksatlı uzun seyahatler yapmıştır. Yolundan gidelim veya gitmeyelim, birçok mütefekkir bugün dahi kıymet gören eserlerini uzun seyahatleri içinde yapmışlardır.
Kur'an'da şu ayet ne kadar manidardır: 'Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.' (Tevbe: 9:112)"
Ayet, gördüğünüz gibi tevbe, secde ve rükû gibi kavramlarla birlikte seyahate de vurgu yapmaktadır.
Bu noktadan bakarsak, seyahati ibadet nazarıyla görmek mümkündür.
Zaten tevhidi bilinçte insanın yemesi, içmesi, izdivaç yapması, mesleğini ifa etmesi, kısaca her fiili ibadet telakki edilir. Seyahat, biraz da rükûya ve secdeye benzer.
Zira insan, bu ritüellerde tevazuyu öğrenir. Seyahat edince de kişi, yeryüzünde ne kadar ufak bir yer kapladığının farkına varır.
Taassup ve önyargının panzehiridir seyahat. İdeolojik, etnik ve hatta dini kibrin dahi önüne geçer.
Seyahat, insanlığı bir bütün olarak sevmeye vesiledir. Düşman telakki ettiğiniz bir ulusun topraklarında bir çocuğun gülüşüne şahit olan, o ulusa topyekûn düşman olamaz çünkü. Hz. Âişe’nin de, “Bu ümmetin seyahati oruçtur” dediği rivayet edilir. Öyleyse orucun nasıl ki gayesi takva, yani sorumluluk bilinci ise, seyahatin de maksadı aynı olmalıdır. İkisinde de fedakârlık vardır.
“Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz” sıkça duyduğumuz bir sözdür.
Adavetin muhabbete dönüşmesine vesiledir seyahat.
Max Müller, bir şeyi bilen hiç bir şeyi gerçekte bilmez, der. Sadece kendi dinini, ideolojisi, milletini, toprağını bilen başkalarını bilmediği ve görmediği için karşılaştırma imkanı bulamaz ve kendini bile tanıma imkanı bulamaz.
Erdem, pergelin bir ayağını sabit tutarak başka düşüncelere, diyarlara ve ufuklara yelken açmaktır.
İnsanları derinlemesine tanımak dahi onların hayat hikayelerinde seyahat etmektir çoğu kez. Her Adem bir alemdir zira. Gerek içsel, gerekse fiziki seyahatlerin gayesi insanın kendisini bulmasıdır. Özüne bir adım daha yakınlaşmasıdır. Hakiki sorunun nerede olduğunu müşahade etmesidir.
İnsan yoldan çıkmamak için yola çıkmalı. Zira bir gemi düşünün ki, mütemadiyen limanda. Belki güvende ama onun yapılma amacı bu değil. Tıpkı bunun gibi insanın amacı da bilmek ve gelişmek. Bunun için okumaya ve seyahata ihtiyacı var. Zira, okumayan ve gezip görmeyen bir zihin adavet üretiyor.
Uzağa gittiğimiz nispette kendimize yakınlaşırız.
Gurbette kurbiyet vardır çünkü.
Her seyahat bana hayretin ve muhabbetin gücünü hatırlatır. İnsanlar, sevdiklerine ulaşmak ve merak ettiklerini öğrenmek için dünyanın bir ucundan diğer ucuna seyahat ederler.
Hayat, sahip olmak için değil şahit olmak içindir. Seyahat bu şahitliği gerçekleştirebilmeye vesile olmalı.
Seyahat, yolcunun yolu Allah'a şahit kılmasıdır.