İdeolojik narsizm, bireylerin veya grupların kendi ideolojilerini mutlak doğru ve üstün görmesi, eleştiriye kapalı olması ve bu ideolojiye aykırı düşen her şeyi değersizleştirmesiyle karakterize edilen bir olgudur. Bu durum, siyasetten toplumsal ilişkilere kadar geniş bir yelpazede yıkıcı sonuçlar doğurur.


İdeolojik narsisizm, Erich Fromm'un "grup narsisizmi" kavramından mülhemdir ve muktedirin gücü yönetmesi problemiyle ilgilidir. Fromm, Hitler'in tüm dünyayı değiştirme ütopyasını incelerken, lider ve toplum arasındaki "mazoşist-sadist uyumu" analizini yapmıştır.


Sadizmin özü, başkaları üzerinde mutlak bir hakimiyet kurma arzusudur. Sadist karakter, yönetilenlere bağımlıdır zira gücünü ancak başkalarını "yutabildiği" sürece koruyabilir.

Mazohist karakter ise kendisini küçülterek, ait olduğu "daha büyük" şeyin bir parçası olarak yüceldiğini hisseder. Bu bireyler, derinlerde aşağılık, güçsüzlük ve yalnızlık duygusu taşımaktaı ve bu duyguları kontrol etmek için mutlaka bir lidere veya güce ihtiyaç duymaktadırlar.

Nazizm ve Stalinizm gibi otoriter sistemler, bu tür mazohist ve itaatkar bireylerin varlığı ile güçlenirler.


Bu bağlamda rasyonel ve irrasyonel otorite kavramsal ayrışması iyi anlaşımazsa, ortaya her şeye itiraz eden ve birlikte hareket etme kabiliyetinden yoksun bireyler çıkacaktır.

Rasyonel otorite, yetkinliğin eleştirel değerlendirmesine dayanır. Örneğin, bir öğrencinin öğretmeninin bilgisini veya bir gemi yolcusunun kaptanın yetkisini tanıması rasyonel otoritedir. Bu tür otorite, bireyin akıl yürütmesini ve eleştirel düşünmesini dışlamaz, aksine bunu bir ön koşul olarak kabul eder.


İrrasyonel otorite ise, bireyin duygusal olarak başka bir kişiye boyun eğmesine dayanır. Bu durumda birey, kendisini küçük, otoriteyi ise büyük kılar. Bu, mazohist bir teslimiyettir ve bireyin kendi güçsüzlük duygusunu telafi etme arayışıdır.

Bunun en kötü örnekleri bugün Türkiye toplumunda en açık şekilde gözlemlenmektedir. Sorun, ideolojik çeşitlilikten ziyade ideolojik narsizmdir. Oysa çeşitlilik her toplum için bir fırsattır. Bugün gözlemlediğimiz, herkesin kendi politik partisini veya cemiyetini narsist bir saikle savunma ihtiyacı hissetmesidir.


Bir siyasi partinin yirmi yıl gibi bir süre zarfında defalarca temel çizgisini değiştirebildiği, ancak seçmenlerin bu tutarsızlıklara sürekli tanık olmalarına rağmen sandıkta tercihlerini değiştirmemesi dikkat çekicidir.

Bu durum, siyasi partilerin liderleri açısından nispeten anlaşılabilir bir strateji olarak görülebilir ama, o partiyi destekleyen seçmenler açısından bu durum ancak ideolojik narsisizm olarak adlandırabileceğimiz irrasyonel bir itaat psikolojisi ile açıklanabilir.

Bu tür bir davranış, seçmenlerin kendi ideolojik kimliklerini partinin eylemlerinden bağımsız olarak koruma eğiliminde olduklarını ve partinin değişen politikalarına rağmen kendi dünya görüşleriyle uyumlu bir anlatı oluşturduklarını düşündürmektedir.


MHP gibi sağın en sağında konumlanan bir siyasi partinin liderinin, İmralı'ya giderek Abdullah Öcalan ile görüşebileceği yönündeki ifadeleri, parti tabanının ve kamuoyunun dikkatini çeken önemli bir gelişmedir. Bu, seçmenlerin aynı partiye oy vermeye devam etmesinin altında yatan nedenleri anlamak için sadece ideolojik narsizme sebep olan sadist-mazohist psikoloji ile açıklanabilecek bir olgu olarak değerlendirilebilinir.


Sosyal çatışmaların temelinde yatan sorun, renklilikler ve farklılıklardan ziyade ideolojik narsisizmdir. Örneğin, İran karşıtlığını mezhep üzerinden yapan kimselerin aynı mezhep hassasiyetini Azerbaycan üzerinde görmüyoruz. Birisine "Takiyyeci, Hain, Sapık Şii" diyen aynı kesimler, diğerine "canım kardeşim" diyebiliyor. Bu durum, mezhepsel ayrılıkların temel bir neden olmadığını göstermektedir.


Peki ideolojik narsizmin sebepleri nelerdir? İdeolojik narsisizmin temel özellikleri arasında üstünlük duygusu, yani kişinin ait olduğu grubun diğerlerinden daha üstün, özel ve benzersiz olduğuna inanması yer alır. Bu durum, narsist grupların "öteki" olanı kendi varlıklarının bir uzantısı veya aracı olarak görmesine ve farklılıkların bir arada yaşayabileceğine inanmamasına neden olan empati eksikliği ile yakından ilişkilidir.

Grubun imgesini eleştiren üyelere karşı aşırı duyarlılık gösterilir ve bu kişiler "hain" olarak kodlanır. Kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için diğer insanlardan veya durumlardan yararlanma eğilimi gösteren manipülatif davranışlar da bu narsisizmin bir parçasıdır. Derinlerde yatan değersizlik duygusunu telafi etmek için kendilerini mağdur olarak gösterme eğilimi görülebilir. Ayrıca, "herkes bize düşman" algısı, intikam duygusuyla beslenir ve komplo teorilerinden güç alan komplo teorilerine yatkınlık da belirgin bir özelliktir. Son olarak, grubun geçmişindeki incinmişlik, aşağılanmışlık ve yetersizlik duyguları, abartılı bir ego imajıyla kapatılarak gerçeklikten toplu bir kopuşa yol açar.


İdeolojik narsizmin yıkıcı etkileriyle mücadele etmek için uzmanlarca çeşitli yaklaşımlar önerilmektedir.. Bunlardan ilki eleştirel düşünme yani Oto-analizdir. Hatalardan ders çıkarmak ve neden yapıldığını sorgulamak, ideolojik dogmatizmden kurtulmanın etkili bir yoludur.


Empati ve Ötekini Anlama da kritik öneme sahiptir. Empati kurmak, ideolojik narsizmin temel özelliklerinden biri olan "ötekini anlamama" durumunu aşmak için kritik öneme sahiptir. Farklı kültürleri ve düşünce sistemlerini anlamaya çalışmak, önyargıları azaltır ve daha kapsayıcı bir bakış açısı geliştirilmesine yardımcı olur.


Değerler Hiyerarşisi Oluşturma da bu mücadelede önemli bir adımdır. Kişinin kendi değerler hiyerarşisini oluşturması, paranın veya gücün mutlak değer olarak görülmesinin önüne geçebilir. Dürüstlük, adalet ve güven gibi soyut değerlerin önceliklendirilmesi, ideolojik narsizmin beslendiği materyalist yaklaşımları zayıflatabilir.


Son olarak, Üçüncü İlişkisel Alanın İnşası da etkili bir çözüm yolu sunar. İlişkisel psikanaliz, bireysel kırılganlıkların ve hasedin, daha geniş ve ortak bir anlam alanına bağlanarak dönüştürülebileceği "üçüncü alan" kavramını öne sürer. Dolayısıyla, bir üst hedef çerçevesinde bazı toplumsal sorunları sorun olmaktan çıkarmak, ideolojik narsizmin reçetelerinden biridir. Mesela toplumsal barışı sağlama üst hedefi çerçevesinde kutuplaşma problemini sorun olmaktan çıkarmak, bazı sivil toplum kuruluşlar veya siyasi partiler yahut cemiyetlerdeki ideolojik narsizmin reçetelerinden biridir.


Bu bağlamda, ideolojik narsizmin tuzaklarına düşmemek adına, bilginin çok yönlülüğünü kabul etmek ve dogmatik yaklaşımlardan uzak durmak, sağlıklı bir entelektüel yaşamın temelini oluşturur. İdeolojik narsizmin toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren bir faktör olduğu göz önüne alındığında, kapsayıcı bir istikbal inşa etmek, bu tür bir benmerkezciliğin üstesinden gelmekle mümkündür.


Selam ve dua ile